20 Eylül 2023 Çarşamba
“Genetik kanser” mi, “kalıtsal kanser” mi?
Hastalığı kitap oluyor. Meme kanseri tanısı aldıktan sonra memesi alınan, ardından da yanlış tedavi sonucunda kanserin karaciğerine, kemiğine, akciğerine ve pankreasına yayıldığını öğrenen 51 yaşındaki moda tasarımcısı ve 2 çocuk annesi H.G., “Yanlış tedavi nedeniyle kanser tüm vücuduma sıçradı. Sık sık kontrollere gitmeme rağmen kitleyi fark etmediler. Ölümden döndüm. Sadece karaciğerimde 13 kitle vardı, iyileşmek için çok mücadele ettim ve iyileştim. Doktorumun uyguladığı tedavi ile tüm vücudum 6 ayda temizlendi ve ayağa kalktım. Oysa 3 aylık ömrüm kaldığı düşünülüyordu” açıklamasında bulundu.
Yaşam mücadelesinin 2014 yılında başladığını söyleyen H.G., “Sol mememe 2. evre meme kanseri tanısı kondu. Ameliyatla memem alındı. Bir hastanede biyopside farklı, başka gittiğim bir hastanede de farklı sonuç çıktı. Bana yanlış biyopsi sonucuna göre kemoterapi tedavisi uygulandı. 8 kür kemoterapi aldım ancak yanlış tedavi nedeniyle kemoterapilerim çok ağır geçti. Kemoterapilerin ardından kontrollerim başladı. 3 aylık kontrollerin ilkine gittiğimde karaciğerimde 1 cm’lik bir bağ dokusu olduğunu söyleyerek çok üstünde durmadılar. 2017’nin şubat ayında ise kontrole geldiğimde kanserin tüm vücuduma yayıldığını öğrendim, yıkıldım” dedi.
Bu yılın başında vücudunda aşırı kaşınmaların başladığını belirten H.G., “İnternetten okudum ve karaciğer kanseri belirtileri arasında kaşınma da vardı ancak ben hiç ihtimal vermedim. Benim ağabeyim de şu sıralar akciğer kanseri ile mücadele ediyor. Bir gün ağabeyim ve yengemle otururken yengem bana gözlerimin sarardığını söyledi. Hemen doktora gittim, testlerde sarılığım çok yüksek çıktı ve doktor acilen karaciğer ultrasonu istedi. Ultrasona girdim ve karaciğerimde 13 tane kitle olduğu anlaşıldı. 3-4-5 ve 6 cm boyutlarındaydı kitleler. Ben karaciğerimde 13 tane kitle olduğunu öğrenince yıkıldım tabii, bütün dünyam karardı. Sarılığım düşmeden tedavi alamayacağım için PTK taktılar. Bu yöntemde lokal anestezi ile ciltten geçilerek karaciğer içerisindeki safra kanallarına iğne ile giriliyor ve safra yollarının filmi çekiliyor. Bu işlem sırasında safrayı dışarı akıtarak sarılığın gerilemesini sağlayacak dren takılıyor. Bu da çok acılı bir süreçti. Bu sırada ben de kendime doktor araştırıyordum. İnternetten araştırmalar yaparken bir yandan da kendime ömür biçtim. 2 küçük çocuğum var, biri 11, diğeri 9 yaşında. Çok kötü bir dönemdi. Ölürsem onları kime bırakacağımı düşündüm hep. Ancak daha sonra kendimi toparlamaya karar verdim. Kendimi kötü haberlerden sıyırıp yaşam hikayelerini, bu hastalıktan kurtulanları araştırmaya başladım. Bir gün bir gazetede Prof. Dr. Necdet Üskent’in tedavi ettiği bir hastanın hikayesine rastladım. Bu hastayla yapılan röportaj beni çok etkiledi. Bu hasta aynı benim yaşadığım sorunları yaşamış ve kurtulmuştu. Bu hikâyeyi okuduktan sonra hemen şubat ayında Necdet Hoca’dan randevu aldım” açıklamasında bulundu.
Kanserin tüm vücuduna yayılmış, çok kötü bir durumda Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı ve Onkolojik Bilimler Koordinatörü Prof. Dr. Necdet Üskent’e başvurduğunu anlatan H.G., “Necdet Hoca bana tedaviyi ve neler yapılacağını anlattı. Asla bana ömür biçmedi. Her şeye rağmen çok umut verici konuştu. Ben de yaşamak için direnmeye karar verdim. Elbette ölüm korkusu beni zaman zaman sarıyordu. Ancak çocuklarım için yaşamaya karar verdim. PET/CT çekildi ve kemiğimde, akciğerimde, pankreasımda ve karaciğerimde yani tüm vücudumda kanser olduğu görüldü. Bu zamana kadar kanserin fark edilmemesi tamamen doktor hatası ve yanlış tedavinin sonucuydu. İlk kontrolümde bana karaciğerimde bağ dokusu olduğu söylenmişti ve hiç önemsenmemişti” şeklinde konuştu.
Tedaviye ilk olarak karaciğerinden başlandığını söyleyen H.G., “Anadolu Sağlık Merkezi Radyoloji Bölümü’nde radyoembolizasyon yapıldı çünkü önce karaciğerin kurtarılması gerekiyordu tedaviyi sürdürebilmek için. Radyoembolizasyonda tıpkı anjiyoda olduğu gibi kasıktan vücuda girerek tümöre ulaşılıyor ve vücudun içinde sadece tümöre ışın tedavisi uygulanıyor, aynı zamanda da tümörü besleyen damarlar tıkanıyor. Bu tedavi de zahmetliydi, ancak çok etkili oldu. 1 ayın sonunda karaciğerim toparlandı ve değerlerim düştü. Bu arada kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Radyoembolizasyon bende çok etkili oldu. Radyoembolizasyondan sonra kemoterapi sürecim başladı kanserin daha fazla sıçramaması için. Hastalığım başladığında 56-57 kilolardaydım. Ancak kemoterapiye 49 kiloyla girdim. Karaciğer hastalıkları gerçekten insanı bir anda bitirebiliyor, ancak kurtuldum çok şükür” dedi.
Prof. Dr. Necdet Üskent’in farklı hastanelerde çıkan farklı sonuçlara ilişkin yeniden biyopsi istediğini anlatan H.G., “Yeni biyopsi sonucuyla benim daha önce yanlış tedavi almış olduğum kesinleşmiş oldu. Bu durum Necdet Hoca’nın gözünden kaçsaydı ben şimdi yine yanlış tedavi alıp belki de ölmüştüm. 4 kür kemoterapim boyunca tekrar kilo almaya başladım. Kemoterapinin işe yaradığı çok belliydi. Ben bile vücudumda bir şeylerin iyiye gittiğini hissedebiliyordum. Eski hareketli halime döndüm. 4 kür kemoterapiden sonra PET/CT çekildi. Sonuçlarım gayet iyiye gidiyordu ve Necdet Hoca koruma amaçlı 4 kür daha kemoterapi yapılmasına karar verdi. Ve kemoterapilerden tam yanıt aldım, vücudumun kanserden tamamen temizlendiği görüldü. Bu tam bir mucize. İyileşmeye başladığımda bana ‘Sen ne durumda olduğunun farkında mıydın?’ dedi doktorum. Çok kötü, yaklaşık 3 aylık ömrü kalmış bir hastaymışım meğer, ancak bunu bana doktorum söylememiş ve beni yaşatmak için elinden geleni yapmıştı. Bana da bu olumsuzluğu hiç hissettirmemişti. Hayatımı kendisine borçluyum. Hakkını ödeyemem” şeklinde konuştu.
Kendisini hayata çocuklarının bağladığını söyleyen H.G. “Bizim milletimiz bu hastalığa ‘kötü hastalık’ diyor. Kimse kimseyi anlamıyor. Ben hep iyi göründüm, en kötü halimde bile. Saçım döküldü, saçıma uygun peruk aradım. İngilizce kursuna gidiyordum, ona devam ettim. Popüler müzik kursuna gidiyordum, kemoterapiden çıkıp konserlere çıktım ve konserde şarkı söyledim. İlk tanı konulduğunda çocuklara bir şey söylemedim, anlatamadım ancak benim saç dökülmelerimi görüp anladılar. Onlara hastalığımla ilgili mücadele edeceğimi ve pes etmeyeceğimi söyledim. Ben son evrede bir hastaydım. Şu an hayatta olmam benim için bir mucize. Bu hastalık bana çok şey öğretti. Kendimi daha çok sevmeye başladım artık. Kendimi hiç kimse için feda etmiyorum artık. Eskiden çok fedakardım. Ölüm korkusu çok kötü bir şey. Bunu gördüm. Ömrüm bir yerde bitecek elbette ancak bunun kanserden dolayı olmayacağını hissettim ve savaştım. Kimse umudunu yitirmesin, savaşsın. Bu süreçte en büyük destekçim eşim, çocuklarım ve ailemdi. Beni hiç yalnız bırakmadılar” açıklamasında bulundu.
34 yaşında evlenen ve çok geç anne olduğunu anlatan H.G., “Oğlumu 39 yaşımda kucağıma aldım ve çok büyük savaş verdim onu kucağıma alabilmek için. Hem hamilelik sürecimi hem de hastalık sürecimi kitap haline getiriyorum. Çocuk sahibi olmak için tedavi gördüm, bir çocuk kaybettim. Bu hayatta çok büyük mücadeleler verdim. Bu konuda da kadınlara umut olmak istiyorum. Çocuk konusunda da umutlarını yitirmemeleri gerektiği konusunda mesaj vermek istiyorum. 40-42 yaşında bile artık anne olabiliyorsunuz. Güçlü olmak, pes etmemek ve mücadele etmek önemli” dedi.
Prof. Dr. Necdet Üskent (Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı ve Onkolojik Bilimler Koordinatörü)
Bu hasta bize geldiğinde gerçekten bitik durumdaydı. Kanser, karaciğer ve kemiklere çok fazla yayılmıştı. Karaciğerdeki metastazlar safra yollarını tıkamış ve sarılığa yol açmıştı. Önce safra yollarına katater konularak, safra dışarı alındı ve sarılık giderildi. Daha sonra karaciğerden tekrar biyopsi alındı. Meme kanserinin biyolojik yapısının, ilk ilk konan tanıdan farklı olduğu görüldü. İlk tespite göre başka merkezde hormonal tedavi ve ilaç tedavisi alan hastada yaptığımız yeni biyopside aslında bazı değerlerin pozitif değil, negatif olduğunu gördük. Bu nedenle daha önce aldığı hormon tedavilerine yanıt vermemiş ve hastalığı hızla ilerlemiş. Radyoloji Bölümü’müzde karaciğere radyoembolizasyon yapıldı ve koyduğumuz “Triple negatif meme kanseri” tanısına daha uygun bir tedavi verince hastalığın tam olarak gerilediğini gördük. Halen hastanın karaciğer ve kemik metastazlarında PET-CT’de tam yanıt var. Klinik durumu çok düzeldi ve hiçbir şikayeti ve hastalık belirtisi yok. Ancak yakın takibimizde olacak.
Son güncellenme tarihi: 30 Mart 2018
Yayınlanma tarihi: 30 Mart 2018
Onkoloji Merkezi (Kanser Merkezi)
Onkoloji Merkezi (Kanser Merkezi)
Onkoloji Merkezi (Kanser Merkezi)
Onkoloji Merkezi (Kanser Merkezi)
Onkoloji Merkezi (Kanser Merkezi)
Onkoloji Merkezi (Kanser Merkezi)
Onkoloji Merkezi (Kanser Merkezi)
Onkoloji Merkezi (Kanser Merkezi)
Onkoloji Merkezi (Kanser Merkezi)
Onkoloji Merkezi (Kanser Merkezi)
Onkoloji Merkezi (Kanser Merkezi)
Öne Çıkan Kanser Yazıları