21 Ağustos 2023 Pazartesi
Hipertansiyon Organ Hasarına Neden Olmadan Belirti Vermiyor
Kaçış sendromu olarak bilinen, uzun adıyla sistemik kapiller kaçış sendromu ilk olarak 1960 yılında Bayard Clarkson isimli bir hekim tarafından tanımlanmış bir rahatsızlıktır. Bu nedenle bu rahatsızlığın isimlerinden biri de Clarkson hastalığıdır. Hastalığın seyri sırasında gelişen şok durumu nedeniyle oldukça kötü bir seyir izleyebilir. Bu nedenle bu rahatsızlığa karşı bilinçli olmak önemlidir.
Kaçış sendromu oldukça nadir görülen ve kanın plazma kısmının büyük bir bölümünün çevre dokulardaki boşluklar ya da kas dokusunun içi gibi bölümlere doğru damar dışına kaçtığı ataklarla karakterize bir hastalıktır. Bu ataklar sonucunda kişinin kan basıncında ani bir düşme meydana gelir ve oluşan şok durumu tedavi edilmezse durum, önce organ yetmezliği ardından ölüm ile sonuçlanabilir.
Bu rahatsızlık, septik şok gibi ağır enfeksiyon tabloları veya anafilaktik şok gibi ağır seyirli alerjik reaksiyonlar ile benzer özellik gösterebilir. Bu nedenle kaçış sendromu ve bu benzer durumların ayrımının yapılması oldukça önemlidir. Kaçış sendromunda ataklar bazen bir üst solunum yolu enfeksiyonu veya fiziksel yorgunluk ile tetiklenebilir. Atakların sıklığı ise kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir. Bazı hastalarda kaçış sendromu atağı sadece tek bir atak şeklinde kendisini gösterirken bazı hastalarda ise yılda birkaç atak şeklinde ortaya çıkabilir.
Dr. Clarkson’ın bu rahatsızlığa sahip bireyleri incelemesi sonucunda hastalarda; ani başlangıçlı ateş, kan basıncında ani düşme ve özellikle yüz, bacak ve kollarda belirgin olan hızlı bir ödem tablosu geliştiğini tespit etmiştir. Bu gelişmeleri takiben kişilerde genellikle bir kaç gün içerisinde başlayan aşırı idrar yapma hali de oluşur ve oldukça sık şekilde idrara çıkılması sonucunda kişinin kol ve bacaklarındaki ödemde bir hafifleme meydana gelebilir. Bazı hastalarda akciğerde meydana gelen ödem ise kişinin kalp yetmezliği tablosuna girmesine neden olarak ölümcül seyir izleyebilir.
Kaçış sendromu ile oluşabilecek belirtiler diğer birçok hastalıkla benzer özellik gösterebilir:
Üst solunum yolu enfeksiyonu nedeni ile tetiklenen rahatsızlıkta burun tıkanıklığı ve öksürük gibi şikayetler kaçış sendromu atağına dair uyarı özelliği gösterebilecek belirtiler arasındadır.
Damar içerisinde yer alan kan, çevre dokulara kaçmaya devam ettiği sürece kan hacmi ve basıncı da düşmeye devam eder. Bunun sonucunda böbrekler, beyin ve karaciğer gibi organların dokusunda oksijen ve besin maddesi ihtiyacı ortaya çıkabilir. Bu organların yeterli düzeyde kanlanmaması sonucunda hipoperfüzyon (yetersiz kanlanma) ile ilişkili çoklu organ yetmezliği tablosu veya kan dolaşımındaki sıvı kaybına bağlı kanın yoğunlaşmasına bağlı pıhtılaşmaya yatkınlık ve tüm vücudu etkisi altına alan ödem tablosu oluşabilir.
Kaçış sendromunun asıl nedeni tam olarak bilinmiyor olsa da altında yatan neden inflamatuar (iltihabi) bir durum olabilir. Avrupa’daki çeşitli araştırmalar bu hastalığa sahip bireylerin ataklarından hemen önceki zamanda grip benzeri belirtiler oluşturduğunu tespit etmiştir. Hastalığın temel tetikleyicilerinden biri influenza, rsv veya batı nil virüsü gibi ajanlarla oluşan üst solunum yolu rahatsızlıkları olabilir. Bu enfeksiyon hastalığı dışında aşırı sıcak ortamlarda fiziksel olarak tükenme veya uzun süreli yolculuk gibi faktörler de tetikleyici özellik gösterebilir.
Kaçış sendromu gelişimi sonucunda bu hastalarda hızlı bir şok ve tüm vücudu etkisi altına alan ödem tablosu meydana gelir. Kanın plazma hacminin yaklaşık olarak %70’inin damar dışına çıkması nedeniyle “kaçış fazı” olarak adlandırılan bu atak hali, birkaç gün boyunca devam edebilir.
Oluşan kaçış sendromu ataklarının ciddiyeti ve sıklığı kişilerden kişiye ve zaman içerisinde değişiklik gösterebilen durumlardır. Genel olarak kişinin yoğun bakıma alınmasını neden olacak tansiyonunda 60 mmHg’lık bir düşüş meydana gelmesi ve bilinç kaybı gibi durumlar hastalığın ağır bir seyir izlediğini ifade eder. Bazı kişilerde ise kan basıncındaki düşme bu kadar belirgin değildir ve kişiler hafif halsizlik, sersemlik ve aşırı susama gibi orta düzey belirtiler gösterirler.
Kaçış sendromu teşhisi için kullanılan temel tanısal kriterler “3H” bulgusu olarak isimlendirilir. Hipotansiyon (kan basıncı düşüklüğü), hemokonsantrasyon (kanın daha yoğun bir hale gelmesi) ve hipoalbüminemi (kan dolaşımında albümin adı verilen proteinin azalması), bu “3H” bulsunu oluşturur. Teşhisin bir diğer önemli aşaması ise bu durumların başka bir rahatsızlık ile açıklanamamasıdır. Sıvı kısıtlaması sonrası kişilerin yüz, gövde, kol ve bacaklarında iki taraflı bir ödem meydana gelmesi ise tipiktir. Kanın koyulaşması sonrası yapılan tetkiklerde kişinin hemoglobin değerinin oldukça yüksek bir seviyeye geldiği tespit edilir.
Bu hastalıktan şüphelenilen kişilerde tanısal yaklaşımın ilk aşamasında rutin kan ve idrar tetkikleri istenerek diğer olası durumların dışlanması sağlanır. Ardından yapılan çeşitli immünolojik çalışmalar, bu hastalığa işaret eden bulgular ile sonuçlanabilse de kaçış sendromuna spesifik değildir. Dolayısıyla kaçış sendromu teşhisi kişinin genel klinik durumu çerçevesinde gerçekleştirilir.
Bazı hastalarda yapılacak ileri tetkikler hipotansiyan ve ödem gibi bulguların altta yatan nedeninin aydınlatılmasında fayda sağlayabilir. Böbrek fonksiyonlarının bozulmasına bağlı oluşan ödem ve protein azlığında idrar tetkikleri fayda sağlayabilirken, bazı kişilerde oluşabilecek kalp yetmezliği tablosunun tespit edilmesinde akciğer filmi, elektrokardiyografi (EKG) ve ekokardiyografi (EKO) gibi tetkiklere başvurulabilir.
Sistemik kapiller kaçış sendromu ani başlangıçlı ve ağır ataklar ile karakterize nadir görülen bir hastalıktır. Atakların meydana gelmesi kişilerin damar içerisinde yer alan kan hacminin dışarıya kaçması ile başlar ve hastalarda ani bir hipotansiyon (kan basıncı düşüklüğü) meydana gelir. Genellikle bir kaç gün süren ataklara oldukça ağır sonuçlara neden olabilmesi nedeniyle acil olarak müdahale edilmesi gerekebilir.
Kaçış sendromunun altında yatan asıl neden henüz aydınlatılabilmiş değildir dolayısıyla bu rahatsızlıkta şu an için hedefe yönelik gerçekleştirilebilecek bir tedavi yöntemi yoktur. Bu hastalarda tedavi temel olarak oluşabilecek durumların kontrol altına alınması ve hastalığın seyri sırasında oluşabilecek ağır tabloların önlenmesini hedefler.
Bu hastalıktan şüphelenilen kişilerde tedavi yoğun bakım şartlarında gerçekleştirilir. Kişilere yeterli damar içi kan hacmi sağlanacak düzeyde damar yolundan kan verilerek oluşabilecek organ yetmezliği tablosunu önlemeye çalışılır. Oldukça yüksek miktarda sıvı verilen hastalar dikkatli şekilde takip edilir.
Bazı vakalarda aylık düzenli şekilde yapılan damar yolu immunoglobulin verilmesi (IVIG tedavisi) ileri zamanlarda oluşabilecek atakların önlenmesinde fayda sağlayabilen bir yaklaşımdır. Önleyici tedaviler kapsamında kullanılan ancak normalde astım tedavisi amacıyla başvurulan bazı ilaçlar da fayda sağlayabilir. Bu ilaçların el titremesi gibi can sıkıcı yan etkilere de sahip olduğu unutulmamalıdır.
Kaçış sendromunun genel olarak tedavisi aslında bir destek tedavisidir. Düzenli olarak uygulanan IVIG tedavisi bazı hastalarda umut vadedici görünse de oldukça pahalı bir tedavi yöntemi olması gibi dezavantajlara sahiptir. Hedefe yönelik tedavisi şu an için mevcut olmayan bu rahatsızlığa dair belirti ve bulguları vücudunuzda gözlemlemeniz halinde en yakın sağlık kuruluşuna başvurarak uzman hekimlerden destek almanız önerilir.
Son güncellenme tarihi: 31 Ağustos 2021
Yayınlanma tarihi: 31 Ağustos 2021
Kardiyoloji
Kardiyoloji
Kardiyoloji
Kardiyoloji
Kardiyoloji
Öne Çıkan Kanser Yazıları