20 Ağustos 2023 Pazar
Diyabet hastalarına beslenme önerileri
Halk arasında şeker hastalığı olarak da bilinen diyabet, günümüzde en önemli halk sağlığı problemlerinden biridir. Uluslararası Diyabet Federasyonu verilerine göre dünya çapında 20-79 yaş aralığındaki her 11 kişiden 1'i diyabet hastasıdır, bu sayının 2045'te 10'da 1'e yükselmesi beklenmektedir. Teşhis edilemeyen vakaların da oldukça çok olduğu diyabet, hastaların organlarını ve yaşamsal fonksiyonlarını etkileyerek yaşam kalitesini düşürür. Bazı çok nadir görülen tipleri mevcut olsa da toplumda şeker hastalığı 2 tip olarak izlenir. Tip 1 diyabet sıklıkla çocuk ve genç yaşta ortaya çıkan Juvenil Tip olarak da adlandırılan diyabet tipidir. Tip 1 diyabette pankreasta beta hücrelerinden insülin üretiminde bir bozukluk mevcuttur. Tip 2 diyabet toplumda en sık görülen diyabet formudur. Tip 2 diyabette insülin üretimi olsa da insülinin hücresel düzeyde kullanılmasında sorun vardır.
Diyabet kanda dolaşan glukoz, yani kan şekeri yüksekliği ile seyreden bir metabolizma hastalığıdır. Pankreastan salgılanan insülin hormonu, vücuttaki glukoz metabolizmasını düzenler. Bu hormonun eksik salgılanması ya da hiç salgılanmaması şeker hastalığına sebep olur. İnsan vücudundaki tüm hücrelerin en büyük enerji kaynağı glukoz, yani kan şekeridir. Beyin ise enerji kaynağı olarak sadece glukozu kullanır. Besinlerle alınan karbonhidrat, yağ ve proteinler, bağırsaklarda glukoz, yağ asiti, aminoasitler gibi yapı taşlarına ayrıştırılarak dolaşım sistemine geçer. Glukozun enerji kaynağı olarak kullanılabilmesi için dolaşım sisteminden hücre içine girmesi gerekir. İşte, bu noktada insülin hormonu devreye girer. Pankreastan kan dolaşımına salgılanan insülin hormonu, glukozun kandan hücre içerisine girmesinde rol oynar. Pankreastan insülin salgılanmasının azalması durumunda glukozun hücre içine girişi bozulacağından, kandaki glukoz düzeyi artar ve şeker hastalığı gelişir. Diyabeti sadece kan şekeri yüksekliği olarak düşünüp bu hastalığı basite indirgemek oldukça yanlıştır. Kanda yüksek oranda dolaşan kan şekeri; kılcal damarlarda, organlarda ve sinirlerde birikerek, birçok hastalığa sebep olur.
Beslenme yoluyla kana geçen glukoz, insülin hormonu eksikliğinde hücrelerin içine giremez ve kan şekeri yükselir. Kan şekerinin kanda yükselmesine hiperglisemi denir. Hiperglisemi teşhisi için 8 saatlik açlığı takiben yapılan kan şekeri normal değerinin 80-100 mg/dl olması gereklidir. Kandaki kan şekeri yüksekliği kontrol altına alınmazsa ve yükseklik sürekli devam ederse iç organlarda ciddi yapısal hasarlara sebep olur. Diyabetin kan şekeri yüksekliğine bağlı olan belirtileri diyabetin klasik 3P belirtisi olarak adlandırılır. Bu belirtiler şu şekilde sıralanabilir:
Bunların dışında sık görülebilecek diğer tip 2 diyabet belirtileri arasında yorgunluk ve halsizlik, ağız kuruluğu, sık ve aşırı acıkma, açlığa tahammülsüzlük, ağızda aseton kokusu, istem dışı kilo kaybetme sayılabilir. Göz merceğinden sıvı çekilmesine bağlı olarak bulanık görme, görme bozuklukları izlenebilir. Yüksek kan şekerinin sinirlerde yaptığı hasara bağlı olarak özellikle ayak tabanlarında olmak üzere, ellerde ve ayaklarda hissizlik ya da yanma, batma hissi tarzında nöropatik ağrı izlenebilir. Kan şekeri yüksekliğinin yara iyileşmesini bozması sebebiyle geçmeyen yaralar da şeker hastalığı belirtisi olabilir.
Şeker hastalığı nedenleri konusunda yapılan birçok araştırma sonucunda bu hastalığa genetik ve çevresel faktörlerinin birlikte etki ettiği saptanmıştır. Tip 2 diyabette, vücutta insülin üretilmesine rağmen hücresel düzeyde insülininin kullanımında sorun vardır. Tip 2 diyabet gelişiminde 2 önemli faktör rol oynar.
Bunun yanı sıra tip 2 diyabet gelişme riskini artıran faktörler şu şekilde belirtilebilir:
Diyabet tedavisinde ana amaç kan şekeri kontrolünün sağlanmasıdır. Tüm tedavilerden önce sağlıklı yaşam ve beslenme alışkanlıklarının kazanılması, kan şekeri kontrolündeki en önemli adımdır. Tüm bireylerde olduğu gibi özellikle diyabetli bireylerde sağlıklı yaşamın temelini oluşturacak düzenli ve kaliteli beslenme çok önemlidir. Yeterli ve dengeli beslenmenin öğrenilmesi ve tüm bu öğrenilenlerin günlük yaşamın tümüne yansıtılacak şekilde yaşam tarzı değişikliklerinin oluşturulması gereklidir. Günlük olarak tüketilmesi gereken karbonhidrat, yağ ve protein dengesi iyi ayarlanmalıdır. Beslenme 3 ana öğün ve bazı durumlarda ara öğünler şeklinde yapılmalıdır. Ana öğünlerde mutlaka yoğurt, ayran gibi kalsiyumdan yüksek bir besin kaynağı tüketilmelidir. Bu besinler kan şekerindeki ani düşme ve yükselmeleri azaltır. Beyaz ekmek yerine tam buğday ve çavdarlı ekmek, beyaz pirinç yerine bulgur veya kepekli makarna gibi glisemik indeksi düşük gıdalar tüketilmelidir.
Kaçınılması Gereken Yiyecekler
Son güncellenme tarihi: 27 Mayıs 2020
Yayınlanma tarihi: 27 Mayıs 2020
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları
Öne Çıkan Kanser Yazıları